4 Aralık 2022 Pazar

‘ÇIKMAZ SOKAK’ 115 YIL SONRA İLK KEZ SAHNEDE…

1907 yılında Şahabettin Süleyman tarafından kaleme alınan, Osmanlı Döneminde kadınsal duygular üzerinden dram sunan ‘Çıkmaz Sokak’ isimli tiyatro oyunu, 115 yıl sonra ilk kez Şişli Tiyatrosunda sergilendi.

Yapımcılığını Şişli Tiyatrosu’nun sahibi Mustafa Kalkan, yönetmenliğini Gökhan Erarslan’ın üstlendiği, kadrosunda Sezin Mutaf, Şeyda Merve Kölük, Özge Deniz Asyalıoğlu, Sevim Erdoğan, Deniz İnanç, Hafize Başak, Zeynep Ece Büyükkale ve Şerife Letifoğlu gibi isimlerin yer aldığı ‘Çıkmaz Sokak’ isimli oyun prömiyerini 4 Kasım 2022 tarihinde Şişli Tiyatrosu’nda gerçekleştirdi. 

Şahabettin Süleyman tarafından yazılan, yazıldığı dönemde toplumda büyük ses getirmesine rağmen yasaklanmasından dolayı sahnelenemeyen ‘Çıkmaz Sokak’ isimli tiyatro oyunu ancak bir asır sonra seyirciyle buluştu.

Oyunda konu olarak Meşrutiyet Dönemi’nde kadınların iç dünyalarını farklı duygularla yansıtmaları ele alınır. Refika ve Cavidan isimli ana karakterlerin eşleri nedeniyle yaşadıkları duygusal tatminsizlikleri ile birbirlerine yaklaşmaları ve bu çerçevede yaşanan olayları irdelenir. Aynı zamanda, Osmanlı Dönemi’nde meşrutiyetin ayak seslerinin ön plana çıkıp  kişisel hak ve özgürlüklerin tartışıldığı bir ortamda kadın olma konusu başarıyla sahnelendi. 

Oyunun bir diğer özelliği ise tüm oyuncu kadrosunun kadınlardan oluşması. Yani ana karakterlerin eşlerini de kadın oyuncular canlandırıyor. Sahnede başarısı ön plana çıkan oyunculardan biri Maltepe Üniversitesi Sahne Sanatları bölümü mezunu Sezin Mutaf; canlandırdığı Mesih Paşa rolüyle İstibdat Dönemi Paşalarından birini mükemmel bir performans ile oynamakta. Şeyda Merve Kölük, Özge Deniz Asyalıoğlu performansları da dikkate değer. Oyunun tüm kadrosu, büyük bir özveriyle çalışmış ve performanslarında bunu seyirciye sahnede yansıtıyorlar. 

‘Çıkmaz Sokak’, 9 Aralık, 17 Aralık ve 23 Aralık 2022 tarihlerinde Şişli Tiyatrosu’nda izlenebilir. 

Yüzyılı aşkın bir yaşa sahip olsa da sergilenme açısından çok genç olan bu oyun, özellikle genç izleyicilerin fazlasıyla ilgisini çekebilir diye düşünüyorum. Oyunun biletleri biletixte satılmakta… 

PANDEMİ ETKİSİ ALTINDA BİR CENNET: ANTALYA

Türkiye’nin en önde gelen turizm merkezlerinden biri olan Antalya, deniz, kum, güneş tatili ve kültür turizmi açısından yerli ve yabancı turistler için rüya kent olmakla birlikte, tarih ve arkeoloji turizmi açısından da önemli bir konuma sahiptir. 

 Antalya, Türkiye’de nüfus bakımından en kalabalık 5.şehir, yüzölçümü bakımından ise Türkiye’nin 6.büyük ilidir. Batısında Muğla, doğusunda Mersin ve Karaman, kuzeyinde ise Konya, Isparta ve Burdur illeri ile komşudur. Güneyinde ise eşsiz maviliğiyle ve benzersiz koylarıyla Akdeniz vardır. 

Antalya Valiliğinden sunulan bilgilere göre 2019 yılında Antalya’ya gelen turist sayısı 16 Milyon turiste yaklaşarak, yılı 15 Milyon 37 Bin 331 turist ile kapattı. Anadolu Ajansı’nın 31 Ekim 2019 verilerinde, Antalya'nın 2023 yılı turist hedefinin 25 milyon turist ve 22 milyar dolar dış turizm geliri olduğu belirtildi. Ancak, 11 Mart 2020 itibariyle, ülkemizde tüm dünyayı etkileyen COVID-19 virüsünün görülmesiyle beklenmeyen bir durumla karşılaşıldı ve sonrasında dünyadaki hemen hemen tüm ülkelerin kısıtlama tedbirleriyle hiç alışılmadık bir sürece girdik.

 Sizler için kuşaklar boyu Antalyalı, köklü bir aileden gelen ve turizm sektörünü çok iyi tanıyan bir uzman ile görüştüm. COVID-19 pandemisinin Antalya turizmini ve Antalya’daki yaşam tarzını nasıl etkilediği hakkında sohbet ettik. 

 Şükrü Kervancığlu,1959 yılının Haziran ayında Antalya’da doğdu. İlk-Orta-Lise eğitimini Antalya’da tamamladı. Arkasından, Almanya’da Almanca, İtalya’da İtalyanca dil eğitimi aldı. Antalya’da, Turizm Bakanlığından İtalyanca dili için belge alarak turizmin çeşitli bölümlerinde çalışmalarını sürdürdü. Almanya’ da Turizm İşletme Yönetimi Eğitimini tamamladı ve bununla ilgili olarak Almanya’da farklı farklı çalışmalar yaptı. Almanya çıkışlı Seyahat Acentalığı / Almanya-Türkiye destinasyonunda Türkiye Spesiyal tur operatörlüğü yaptı. Şu an Antalya’da yaşamına devam etmekte. 

 E.S: Uzun yıllar yurtdışında yaşadıktan sonra Antalya’ya temelli dönüş yaptığınız 2020 Ocak ayında gündeme gelen COVID-19 Pandemisi sizin hayatınızı nasıl etkiledi? 

 Ş.K: Evet, 2020 yılı Ocak ayı itibari ile temelli olarak; doğduğum, büyüdüğüm ve gençlik yıllarımın geçtiği, hatıralarımla dolu memleketim Antalya’ya geri dönüp, yaşamaya bıraktığım yerden devam ediyorum. Covid-19 virüsünün etkilerini Çin yaşarken bizler seyretmiş ve bu pandeminin kendi ülkemize geleceğini aklımıza dahi getirmemiştik. Ocak ayı itibari ile ülkemizde bu pandemi yaşanmaya başlandı ve hepimiz etkilendik, etkileniyoruz. Bu süreçte ben de herkes gibi sağlık ve gelecek endişeleri içerisindeyim; bu durum ülkemizin tamamı için halen büyük bir tehlike olarak devam etmekte. Uzun yıllar yurtdışında yaşamış biri olarak bu virüs ile ilgili yaşadığımız dönemsel tüm sıkıntılara rağmen burada, memleketimde olmaktan mutluyum, bu sıkıntıları mutluluğum ile dengeliyorum galiba... 

 E.S: Siz Antalya’ya dönmeden önce Almanya’da hastalık başlamış mıydı? Yolculuk sırasında bu konu ile ilgili özel önlemleriniz oldu mu?

 Ş.K: Ben Antalya’ ya dönmeden önce Almanya’da ve Türkiye’de bu pandemi yoktu, belki de açıklanmamıştı. Bu nedenle her zamanki Almanya-Türkiye yolculuklarımdan birini yaparak ülkeme geri döndüm. Aralık 2019’da havaalanları genel uygulamalarını yapıyordu. 

 E.S:COVID-19 günlerini Antalya’da yaşıyorsunuz. Antalya ili COVID-19 pandemisinden nasıl etkilenmekte? Şehirde özellikle dikkatinizi çeken olumlu ve olumsuz durumlar nelerdir? 

 Ş.K: Antalya ılıman iklimi ile sağlıklı bir Akdeniz şehri. Bu mevsimde havaların güzelliği içinde bulunduğumuz dönem için inanılmaz. Benim, yaşadığımız dönemde en olumlu bulduğum şey, tüm dost ve arkadaşlarımız ile çok sıkı bir iletişimin tekrar başlamasıdır. Bu sayede dostluklar pekiştiriliyor, karşılıklı sağlık temennilerinde bulunup her gün uzaktan da olsa merhabalaş ılıyor. Bu günlerde en olumsuz konu, maalesef Antalya’mızın turizminin virüsten çok kötü etkilenmesi; başta konaklama olarak çok acıklı bir durum yaşıyoruz. İptaller ve öngörülemez yaz sezonu Antalya ve ülkemizin geneli için işletmeleri huzursuz ediyor. 

 E.S: 2020 yazı içinde bulunduğumuz şartlar göz önüne alındığında; ülkemizin turizm cenneti Antalya’yı nasıl etkileyecek? 

 Ş.K: Gerçeğini söylemekten kaçınıyoruz fakat acı gerçek şu ki yurt dışından incoming (geliş) operasyonları olmayacak. Belki az sayıda domestik (iç turizm) olabilir. Biraz evvel belirttiğim gibi bu durum tüm turizm sektörü için bu yıl ve belki gelecek yıl dahi büyük bir kriz oluşturacak. 

 E.S: Ailenizin Almanya’da yaşayan üyeleri bu pandemiden nasıl etkilendiler? 

 Ş.K: Almanya bu pandemi ile mücadelede sağlık ve sosyal önlemlerde çok başarılı. Sosyal yönetim anlayışının çok kuvvetli olması halkın ve KOBİ’ lerin finansal sorunlarını çok iyi bir şekilde yönetilmesini sağlıyor. 

 E.S: Pandemi sonrasında Antalya’da turizm sizce ağırlıklı olarak eskisi gibi her şey dahil sistemde mi devam eder ya da bu konu ile ilgili farklı düşünceleriniz var mı? Bizimle paylaşır mısınız? 

 Ş.K: Konaklamalarda, her şey dahil sistemine karşı olan bir yaklaşımdayım. Fakat bu sistem arz talep dengesinde konaklama adına yeni bir tartışma konusu. Günümüzde maalesef tüm dünyada tatilcilerin %90 ı rezervasyon yaparken her şey dahil paketlerini tercih ediyor. Antalya, tarih ve kültür turizmi için ideal bir bölge, fakat bu tarih dokusu konaklamalarla adeta iç içe. Gelen turist deniz, güneş, dinlenme tatilini yaparken bireysel olarak şehrin tarihini görebiliyor. Her şey dahil tatil devam ederken kısa bir zaman harcayarak tarihi dokuyu da ziyaret edip oteline dönebiliyor. Her şey dahil bu şekilde devam edecektir diye düşünüyorum. 

 E.S: Sizce bu pandemi sonrasında dünya turizminde nasıl bir değişiklik olacak? Türkiye’de turizm bu durumdan nasıl etkilenecek? 

 Ş.K: Turizm çok hassas bir sistemdir. Arz - Talep dengesinde; talep güven, dinlenme, huzur, eğlence, yaşanmışlık ister. Arz ise bu beklentileri tam anlamı ile karşılamalıdır. Eğer başta güven sunulamaz ise denge bozulur, talep olmaz. Budan dolayı turizmi arz eden ülkelerin hepsi aynı gemide. Pandemi bütün dünyada genel bir güvensizlik durumu yarattı, bunun garantisini hiç bir ülke veremez. Sektörde yepyeni dinamikler ve dengeler oluşacak diye düşünüyorum. 

 E.S: Antalya’daki çiçek- sebze seraları ve çalışanları günümüz şartlarından nasıl etkilendiler? 

 Ş.K: Yazık ki çok olumsuz etkileniyorlar; ailecek seracılık yapanlar biraz daha şanslı fakat işçi çalıştıranlar zor durumda, yerleşik çalışan bulmak çok zor. Bir çok ürün tarlada kalacak gibi, üretebilen de satılmakta zorlanıyor, iç piyasa çok daraldı, otellerin lokantaların kapalı olmasından dolayı konaklama tedarikçileri de mal alımı yapamıyor. 

 E.S: Antalya ve Alanya bölgesine yoğunlukla Rusya, Almanya ve Kuzey Avrupa’dan turistlerin geldiğini biliyoruz. Bu durum Alman turistler açısından nasıl bir değişiklik gösterecek? 

 Ş.K: Bu seyahat ve tatil hassasiyeti tüm dünya vatandaşlarında var. Incoming ülkeleri olarak zorlanacağız. 

 E.S: Antalya, Kalkan ve Kaş çevresindeki yat turizmi açısından içinde bulunduğumuz durumu ve geleceğini değerlendirir misiniz? 

 Ş.K: Yerli yatçılarımız hobi amaçlı veya ticaret amaçlı olsun pandemi ile mücadelede gelen kısıtlamalardan çok etkileniyorlar. Ülkeler arasındaki seyahat engellerinden dolayı yatçılar liman dışına çıkamıyorlar. Kendi ülkelerine geri dönme planları içerisindeler ve turlarını kesip geri dönüyorlar. Dönemeyenler de dönmenin yollarını arıyorlar. Konaklama gibi yat turizmimiz de çok zor durumda. 

E.S: Yurt dışında yaşadığınız dönemde en çok ülkemiz ve Antalya ile ilgili neyi özlediniz? 

 Ş.K: Ülkemin güzel insanlarını, Antalya’mın her şeyini çok özledim. Çünkü ben bir Antalya aşığıyım. E.S: Sizin, ufkumuzu bu anlamda açmak için eklemek istediğiniz bilgiler varsa bizimle paylaşırsanız sevinirim. 

 Ş.K: Bu dönem geçecek, umudumuzu kaybetmeyeceğiz daha sıkı, daha enerjik olarak umutla inançla sabırla geleceğe sarılmalıyız, her şey güzel olacak…. 

 E.S: Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. 

 Ş.K: Antalya’da görüşmek üzere.

14 Eylül 2020 Pazartesi

KAPTAN KADIN GAZETESİ HABERİN DEVAMI

İ.B.B. KADIN İSTİHDAMINI %30'A ÇIKARDI

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarihinde ilk defa İETT için ihtiyaç duyduğu şoför kadrosuna 10 tane kadın şoför almaya 2019 yılının Ekim ayında karar verdi. Bu karar sonrasında 4 Ekim 2019 tarihinde İETT Genel Müdürlüğü ilan vererek en az lise mezunu olan kadınların gerekli ön şartlara sahiplerse kadın şoför olarak başvurabileceklerini açıkladı. Yoğun ilgi nedeniyle başvuru tarihi 15 Ekim 2019’a kadar uzatıldı. Kaptan Kadın Gazetesi adlı bitirme projemin kapsamında, kadınlar için önemli olan bu kararın duyulduğu ilk andan itibaren konuyu takibe aldım ve sizler için bu ilanın sonuçlarını araştırdım.

İETT İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANI BÜLENT ÇALIŞAN KADIN ŞOFÖRLER PROJESİNİ ANLATTI


İETT Genel Müdürlüğünde çalışan İnsan Kaynakları ve Eğitim Dairesi Başkanı Bülent Çalışan bu yılın diğerlerinden daha farklı olduğunu, çünkü İETT tarihinde ilk kez birden fazla gelişmenin bir arada gerçekleştiğini belirtti. (Detaylar Kaptan Kadın Gazetesi'nin giriş sayfasında) Ekim ayının başında karar verilen kadın şoför alımı ile ilgili olarak 10 kadının ilanı ile çıkan kadrolara yerleştirildiğini ve artık İETT tarihinde ilk kez kadın şoförlerin İstanbul’da göreve başlayacağını anlattı. Kadın şoför adaylarının müracaatları kariyer.ibb.istanbul adresi tarafından alındı. Müracaatlar alındıktan sonra şoförlük için şartları uyanlar direksiyon mülakatına tabi tutuldu. Sonrasında İETT Eğitim Müdürlüğü’nün katkılarıyla hazırlanan eğitim programı kapsamında İkitelli Eğitim Merkezi ve Kağıthane Simülasyon Merkezi gibi yerlerde sürüş eğitimlerine başladılar. Oryantasyon eğitimi, araç tanıtım eğitimi, yardım ve genel güvenlik eğitimi, simülatörlü sürüş eğitimi, güvenli ve defansif sürüş teknikleri ve ilkyardım konularında eğitim aldılar. Kadın şoförler, 2020 yılının Ocak ayından itibaren İstanbul içinde ilçeler arası hatlara çıkmaya başladılar. Seferlerini ilk olarak Kağıthane bölgesinde yaptılar, sonrasında İstanbul’un tüm bölgelerinde de devam ettirmekteler. 

2020 yılına damga vuran Covid-19 pandemisi nedeniyle oluşan bütün zorlu şartlara rağmen İ.B.B’ de kadın şoför istihdamını takip etmeye çalıştım. 10 Eylül 2020 tarihinde Metro İstanbul projesi kapsamında İstanbul'un Esenler ilçesinde gerçekleştirilen 'Metro İstanbul Kadın Sürücüler Bröve Töreni Metro İstanbul Genel Başkanı Özgür Soy ve İ.B.B Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından gerçekleştirildi. Metrobüs hattında hizmete başlayacak 88 kadına bröveleri verildi ve 88 kadın göreve başladı. İ.B.B Başkanı Ekrem İmamoğlu 25.Dönem Bröve Töreni'nde yaptığı konuşmasında 7500 kadın tarafından yapılan başvuruların arasından 88 kadın sürücü alımının gerçekleştirildiğini belirtti. İ.B.B Başkanı Ekrem İmamoğlu bröve öncesi konuşmasında İstanbul Sözleşmesinin önemi konusuna vurgu yaptı ve kadınların her zaman ön planda tutulması gerektiğini söyledi. Metro İstanbul projesi kapsamında işe alınan kadınların bazıları kadın sürücü olmadan önce başka bir iş yaptıklarını yada işsizlikle mücadele ettiklerini belirtti. Bir diğer yandan, geçtiğimiz sene İstanbul Metrosu’nda 9 tane kadın makinist  varken 2020 yılının Eylül ayı itibariyle bu sayı 118’e yükseldi. İ.B.B’ye bağlı birimlerde (İspark, İtfaiye, Cankurtaran vb.) çalışan kadınların istihdamı %30’u buldu. İnanıyorum ki; İ.B.B’deki kadın çalışan sayısının artması, İstanbul’da ve ülkemizde çalışan kadın sayısını arttırır ve kadın haklarına verilen öneme katkıda bulunur.

22 Nisan 2020 Çarşamba

İKİNCİ BİSİKLETLİ KADINLAR ÇALIŞTAYI



Bisikletli Kadınlar bu yıl ikinci kez Dünya Kadınlar Gününden bir gün önce Kadıköy Yeldeğirmeni’ nde buluştu ve sabah 10’dan akşam 10’a kadar bisiklet kültürü ve bisikletle yaşamı konuştu.

Zincir Kıran Kadınlar ve Engelsiz Pedal derneği tarafından ilki geçen yıl düzenlenen ‘Bisikletli Kadınlar Çalıştayı’, bu yıl ikinci kez Kadiköy ilçesinin Yeldeğirmeni Mahallesi’ndeki Tasarım Atölyesi Kadiköy’de gerçekleşti.

7 Mart 2020 Cumartesi günü bisikletle yaşama gönül veren kadınlar buluştu ve bisikletle yaşamı konuştu. Etkinlikte Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadın bisikletçiler büyük kentlerde bisikletle yaşamın zorlukları ve Belediyelerin bisiklet konusundaki yaklaşımları üzerinde bilgi paylaşımı yaptılar.

Etkinlik kapsamında İzmir’den gelen bisiklet sürme eğitmeni Canses Özel, genç bir kadın girişimci olarak bisiklet sürme eğitimlerine nasıl başladığını ve bisiklet sürmenin faydalarını çocuklara aktarmak için yaptığı aktiviteleri, yetişkinlere yönelik bisiklet eğitimlerinin kapsamını ve özellikle eğittiği kişilerin bisikletle hayatlarını nasıl devam ettirdiklerini heyecanla anlattı.

Temel Bisiklet eğitiminin önemini vurgulayan Özel, her yaşta bisiklet sürülebileceğinden ve her yaştaki öğrencilerinden görsel örnekler verdi. 81 yaşındaki öğrencisinin bisiklet eğitimi sonrasında kendisini ne kadar özgür hissettiği üstünde durarak, bisiklete binmenin özellikle kadınlar için büyük bir özgürlük olduğunu vurguladı. Bunun yanında ülkemizdeki bisiklet yarışları şartları ve işleyişi hakkında konuşuldu.

Kadıköy Belediyesinden, sivil toplum kuruluşlarından, her iki derneğin üyelerinden ve 13 konuşmacının takipçilerinden oluşan izleyiciler, etkinlikten çok fazla keyif aldıklarını belirttiler ve bu tip etkinliklerin çoğalmasının özellikle şehirlerde bisikletle yaşayan kadın erkek herkesin hayatını daha rahatlatacağını belirttiler.

Etkinlik Emre Zengin tarafından çekilen Kadiköy-Pendik minibüs hattının çaycısı olarak bilinen Belgin Abla’nın (Aydın) hayatını anlatan ‘’Çay var içersen’’ belgeseli ile tamamlandı. Etkinliğin sonunda Zincirkıran Kadınlar Derneği, Engelsiz Pedal Derneği ve Kadıköy Belediyesi Belgin hanıma hayalini kurduğu bir iş hayatı ve bembeyaz elektrikli bir bisiklet hediye etti. 

Bisikletle yaşamak seyahat sanatının en incelikli alanlarından biri, bisiklet üzerinde seyahat edenler yerel halka daha fazla dokunur ve seyahatten daha çok keyif alır ve anılar biriktirirler.


ATATÜRK İLE CUMHURİYETİ YAŞAYAN KADIN


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan önce Osmanlı İmparatorluğunda ilk anayasa 1876’da ‘’Kanuni Esasi’’ adıyla kabul edildi ve Meşrutiyete geçildi fakat ne yazık ki Osmanlı’nın ilk anayasasında kadınlardan söz edilmedi ve anayasada seçme ve seçilme hakkı erkek hakkı olarak görüldü. Dünya üzerinde bir çok ülkede kadınlar seçme ve seçilme hakları için büyük uğraşlar verdi ilk kez kadınlar bu hakkı 1893 te İngiltere hakimiyetindeki Yeni Zellanda’ da aldılar.

Sonra sırasıyla 1902 Avustralya, 1907 de Finlandiya’da kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Osmanlı İmparatorluğunda 1908 yılında 2.Meşrutiyet ilan edildi ama yine kadınların seçme ve seçilme hakkı konusunda hiç bir değişiklik yapılmadı. 1909 yılında bir grup kadın Meclis-I Mebusan’ a dinleyici olarak girmek istedi ama bu durum basında tartışma konusu oldu. 1909-1912 yılları arasında Kanuni Esasi’de değişiklikler yapıldı ama kadınların siyasal hakları konusunda bir adım atılmadı.

Osmanlıda 1908 yılında Nüsha-I Mefharet isimli kadın dergisi çıkarıldı ve derginin kapağında ‘Yaşasın Millet Meclisi’ diye ifadeler kullanıldı, böylelikle Millet Meclisi kavramı ilk defa Nüsha-I Mefharet isimli dergide kullanıldı. Sonrasında birçok kadın dergisi çıktı ve bu dergilerde Osmanlı’nın ilk okur yazar kadınları yazılar yazdılar; Fatma Aliye ve Nezihe Muhittin gibi hanımlar Osmanlı’nın kadın hareketinin öncülüğünü yapma konusunda başarılı oldular. 1914- 1918  1. Dünya Savaşı Döneminde kadınlar cephede ve cephe gerisinde zorunlu olarak çalıştılar, 1919-1922 Milli Mücadele’de ise kadınlar büyük fedakarlık gösterdiler ve savaşan askerlerle birlikte ön saflarda savaştılar.

Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın devriminin başlangıcı

Atatürk’ün 23 Nisan 1920’de TBMM’yi  açmasından sonra, Nisan 1923’te Milletvekili Seçme Kanunu değiştirildiği halde, yeni kanuna göre seçme seçilme hakkı sadece erkek hakkı olarak kaldı. Bu sırada yapılan nüfus sayımlarındaki kadın sayısı kabul edilmedi, hep erkeklerin hakları ön planda tutuldu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ama ilk anda cumhuriyet kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verilmedi. Dünyada ise 1913 Norveç, 1915 Danimarka gibi Avrupa Ülkelerinde kadınlar seçme ve seçilme haklarını kazanmaya başladı. 1920 de Amerika’da kadınlar bu hakkı elde etti.

Atatürk, 1926 yılında kadın devriminin büyük adımını attı ve Türk Medeni Kanunu’nu kabul etti. Böylelikle kadınlar temel haklarına kavuşmanın sevincini yaşadılar. Ama siyasi haklar konusunda işler biraz zordu. 1927 yılında, kadınların seçme ve seçilme hakkı mücadelesinde Türk Kadınlar Birliği oluşturuldu ve bu birlik kadına siyasi haklar sağlamak için çalışılması gerekildiğini belirtti. Dernek Başkanı Nezihe Muhittin Hanım, kadınların siyasi haklar kazanması konusunda ülke çapında kampanya başlattı. Bu kampanya çok başarılı oldu ve 3 Nisan 1930 tarihinde kabul edilen Belediyeler Kanunu ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı, bunun yanında 26 Ekim 1933 tarihinde Köy Kanunu’nda değişiklik yapılıp kadınlara köy ihtiyar heyeti için seçme ve seçilme hakkı verildi. 5 Aralık 1934, tarihimizde en onurlu ve önemli günlerden biridir, çünkü bugün kadınlara ilk kez siyasal haklar verildi.

Kadın Devrimi, Atatürk’ün en ileri devrimlerinden bir tanesidir.

Bu devrim sayesinde kadınlar artık Türkiye Cumhuriyeti’nde erkeklerle eşit haklara sahip bireyler olarak seçme ve seçilme hakkını tam olarak elde edebildi. Başbakan İsmet İnönü, meclis kürsüsüne geldi ve ‘Kadınların Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima memleketin ve milletin alın yazısı üzerinde söz ve etki sahibi olmalarıdır.’ açıklamasında bulundu.

191 milletvekilinin imzasıyla meclise sunulan anayasa değişikliği
teklifi 258 milletvekilinin oy birliğiyle kabul edildi ve anayasanın 10. Ve 11. Maddeleri değiştirildi. 2599 sayılı kanunla kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi, 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde kadınlar ilk kez oy kullandılar ve milletvekili seçildiler. Seçim sonunda 383 erkek ve ilk kez 18 kadın milletvekili seçildi.Böylelikle Türkiye Cumhuriyetinde artık kadınlar ön plana çıkmaya başladılar ve kadınlara karşı hoşgörülü davranma duygusu oluşmaya başladı.

Atatürk, 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verilmesi üzerine şu sözleri söyledi;‘Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta tüm milletlerin üzerinde yer vermiştir. Siyasi hayatta belediye seçimlerinde tecrübe kazanan Türk kadını, bu defa milletvekili seçme ve seçilme şartıyla, haklarının en büyüğünü elde etti. Çağdaş ülkelerin çoğunda kadınlardan esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu yetki, ehliyetle kullanacaktır.’

Atatürk Cumhuriyeti, dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren öncü ülkelerden biridir. Bu yüzden Uluslararası Kadın Hakları Derneği’nin 12.Kongresi, 22 Nisan 1935 tarihinde Beylerbeyi Sarayı’nda Türk Kadınlar Birliği’nin ev sahipliğinde yapıldı.

CUMHURİYET TARİHİNDE ERKEKLERLE EŞİT HAKLARA SAHİP KADINLAR

Kurtuluş savaşı boyunca erkeklerin yanında olan ve onlarla birlikte ülkesinin özgürlüğü için büyük bir mücadele veren Türk kadını genç Türkiye Cumhuriyet’inin ilk yıllarında artık erkeklerin çalıştığı her iş kolunda çalışmaya başladı. Türkiye’nin her yanından üstün yetenekli genç kadınlar çıkıyordu.


İlk KAPTAN KADIN olan Bedriye Tahir Gökmen

Müdafa-i Hukuk-u Nisvan (Kadın Haklarını Koruma Derneği) kurucusu Ata Paşa’nın kızı Belkıs Şevket Hanım uçak alımına yönelik Donanma tarafından açılan bağış kampanyasında destek sağlamak için çok çalıştı ve ilk uçan Müslüman kadın olmak istedi. Bu uğurda 1913’te büyük uğraşlar verip ilk kez Müslüman bir kadın olarak uçmayı başardı fakat Osmanlı’da ilk uçak alınmasını başarmadı. Belkıs Şevket hanımın uçuşu Türk kadınlarının, fırsat verildiğinde her türlü işi en iyi şekilde yerine getirebileceklerini ispat etmiş ve gelecek nesillere bu anlamda en iyi mesajı vermişti.

İşte Türkiye Cumhuriyet’inin ilk Türk kadın kaptan pilottu olan Bedriye Tahir Gökmen belki de Belkıs Şevket Hanımın hayalini ilk gerçekleştiren kadındı.
Bedriye Tahir Hanım önceleri Gökmen Bacı olarak tanınırken, soyadı kanunundan sonra Gökmen soyadını aldı. 1932 yılında Vecihi Uçuş Okulu’nda Havacılık eğitimine başlayan Gökmen, 1933 yılında uçuş konusunda uzmanlaşıp bröve belgesini aldı.Gökmen, bu mesleğe gönül verdiği ilk yıllarda havacılık merakından dolayı sürekli tepkiler ve engellenmelerle karşılaştı ama hiç yılmadı. Sonunda Havacılıkla uğraştığı için aylık maaşları kesildi ve işten atıldı.

1934 yılında Vecihi Uçuş Okulunun verdiği uçuş brövelerin onaylanması için bu okulun öğrencilerinin Hava Kuvvetleri Müsteşarlığı tarafından hazırlanan sınavdan geçirilmesi istendi. Fakat okulun faal uçağındaki arıza nedeniyle sınav yapılamadı ve Hava Kuvvetleri heyeti  okula tekrar gelmeyi kabul etmeyince Vecihi Uçuş okulu kapandı. Okul kapanınca Gökmen Bacı’nın pilotluğu onaylanmadı ama Gökmen Bacı tarihimizde ilk Türk kadın kaptan pilot olarak yerini aldı.


Dünya Tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri, ilk Türk Kadın Savaş Pilotu Sabiha Gökçen

1913 yılında Bursa’da dünyaya gelen Sabiha Gökçen, 1925 yılında babası ve annesinin ölümünden sonra Bursa’yı ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk tarafından evlat edinildi.1934 yılında Sabiha Gökçen’e ‘Gökçen’ soyadı, soyadı kanununun çıkmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından verildi. Çankaya İlkokulu ve İstanbul Kız Kolejinde eğitim gören Sabiha Gökçen, 1935 yılında Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na girdi ve Türk Kuşu Okulu’nun açılış töreninde yapılan planör gösterilerden etkilenerek havacılığa ilgi duydu. Okula girdikten sonra Ankara’da yüksek planörcülük brövelerini aldı; yedi erkek öğrenciyle birlikte Kırım’a gönderilerek altı aylık yüksek planörcülük eğitimini tamamladı ve 25 Şubat 1936 tarihinde ilk defa motorlu uçakla uçmaya başladı.

1936 yılında Eskişehir Askeri Hava Okulu’na giren Gökçen, burada aldığı özel eğitimden sonra savaş pilotu oldu. 1937 yılında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı dönemde Türk Hava Kurumu İftihar Madalyası aldı ve 30 Ağustos 1937 tarihinde askeri uçuş brövesini aldı. Ardından 1938 yılında Balkan Devletleri’nin davetlisi olarak uçakla Balkan turu yaptı.

1953- 1959 yılları arasında Türk toplumu ve Türk Kadını ile ilgili çalışmalar yaptı ve Türk kadınını dünyaya tanıttı. Aradan yıllar geçtikten sonra 1996 yılında havacılık kariyerinin en büyük ödülünü aldı ve Dünya Tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri olarak seçildi. Gökçen, bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı olarak tanındı. Son uçuşunu ise 1996 yılında, (83 yaşında) Fransız Pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağıyla yaptı.

2000’li Yılların Türk Kadın Kaptan Pilotları

Cumhuriyet ile birlikte erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınları 20. Yüzyıla geldiğimizde artık bir çok alanda üstün başarıları ile hem ülkemizde hem dünyada bilinir oldular.Türk Hava Yollarında (THY) ilk kadın kaptan pilot Dilek Karabağlı halen görevine devam ediyor. Hacettepe Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümünü bitirdikten sonra THY’ye giren Dilek Karabağlı aynı zamanda Türkiye Havayolu Pilotları Derneği (TALPA) yönetimine giren ilk kadın kaptan pilottur.

THY’de 1996 yılında 7 olan kadın kaptan pilot sayısı, 2013 te 45’e yükseldi, 2016 yılında 100’den fazla kadın kaptan pilotu olan THY 10 saatlik uçuşta ilk kez kadın pilotların görev alması ile yeni bir döneme adım attı.
Chicaco –İstanbul uçuşunda ilk kez kokpitte Emel Arman ve Ferihan Işık isimli iki kadın kaptan pilot ile yapılan en uzun uçuş olarak tarihe geçen şirket 2018 yılında kadın kaptan pilot sayısını 178’e çıkardı. Bu sayı THY’de 2018 yılındaki toplam pilot sayısının 3.8 % i olarak açıklandı. Ancak şirket önümüzdeki yıllarda kadın kaptan pilot sayısını arttırarak, Avrupa’da 4.5 % olan kadın kaptan pilot oranının üzerine çıkmayı hedefliyor.


Atatürk bir çok engele karşın Türk kadınına kazandırdığı haklar sonrasında her alanda gelişen, günümüz Türk kadınlarının fırsat verildiğinde tüm iş kollarında üstün başarılar sağladığına şahit olsaydı ve Türk Kadınının kullandığı uçaklarla kıtalar arasında uçsaydı, sanırım en az bizim kadar Türk kadınlarıyla gurur duyardı.

ATAŞEHİR DRAFT KADINSAN YAPARSIN YILBAŞI ETKİNLİĞİ



7 Aralık Cumartesi günü Ataşehir Draft’ta düzenlenen Kadınsan Yaparsın Yılbaşı Etkinliği’ nde stand açıp ürünlerini paylaşan kadınlar ekşi mayalı ekmekten Bergama zeytinyağına, kristal reçineden üretilen takılardan sulu boya tablolara, deri çanta ve aksesuarlardan örgü ve ahşap ürünlere kadar birçok farklı özel tasarım yılbaşı hediye seçeneğini ziyaretçilere sundu.

Ataşehir ve çevresinden gelen birçok ziyaretçi bu etkinlikteki ürünlerden keyifle satın aldılar. Ayrıca, etkinlik çerçevesinde düzenlenen:
-Servet Derya Değerli’nin Rüya ve astroloji sohbetine,
-Sibel İnan’ın Oyunbozan Bağırsak başlıklı sağlık sohbetine,
-Betül Beyaztaş’ın İlm-i Sima (Hayatımızın şifreleri, kaderimiz ellerimizdedir.) sohbetine ilgi büyüktü.


Etkinlik gelirinin %10’unun Koruncuk Vakfı’na aktarılması aynı zamanda bu etkinliğin bir diğer sosyal sorumluluk bilincini göstermektedir.