Kalamış, benim evim, doğup büyüdüğüm yer. Gözümü açtığım günden beri havasını soludum, parklarında oynadım, okullarına gittim ve her mevsimini içime sindire sindire yaşadım ve yaşamaktayım.
Bence, insan önce yaşadığı yerde turist olmalı, yeni bir yeri keşfeder gibi binlerce kez adım attığı kaldırımları, onların altında yaşanmış olanları araştırmalı ve yuvasını tanımalı. İşte bu hislerle araştımaya başladım Kalamış'ı.
Kalamış, İstanbul'un Kadıköy ilçesinin bir semtidir. Kalamış semti ismini; Rumca 'Kamışlık','sazlık' anlamına gelen Kalamissia sözcüğünden dönüşerek almıştır. Çünkü 65-70 yıl önce Kalamış, sazın ve kamışın çok sayıda yetiştiği bir yerdi. Günümüzde ise Kalamış İstanbul'un en zarif ve insanlara keyif veren bir semtidir. Kalamış'ta onlarca tarihi eserden bir tanesi de Aya İrini Ermeni Kilisesi'dir. Günümüzde kilise ziyarete kapalıdır. Kullanım adıyla Aya Yani Klisesi’ ni pek az kişinin bildiği gibi, Kalamış’ın en eski adının ‘’Ötrope’’ olduğunu günümüzde kaç kişi bilir acaba?
Batı
Roma İmparatorluğu döneminde günümüzde İstanbul’un Anadolu yakasında
Kızıltoprak ile Fenerbahçe arasında Ötrope
isminde bir liman varmış. İmparator Theodosius döneminde Ötropius isminde Ermeni asıllı hadım bir köle imparatorun
ve oğlunun güvenlerini kazanmış ve büyük etki yaratmış.Aynı
yıllarda Ötrope koyunda imparatorluğun önemli bakanlarından Rufinus güzel sarayında
yaşar, sarayının kilisesinde de ibadet edermiş.Fakat
imparator tarafından sevilse de, Rufinus
her nedense, Ötropius'un düşmanlığını
kazanmış, imparator ölünce yerine oğlu hükümdar olmuş, bu fırsattan yararlanan
Ötropius Rufinus’un ölümüne neden olarak sarayını ele geçirmiş.
Ötropius ele geçirdiği güçle halka çok zulüm edince
önce sürgüne gönderilmiş, sonra da kendi adıyla anılan Ötrope’de idam edilmiş
(399). ÖTROPİUS'un Kalamış'ın neresinde öldürüldüğü bilinmemekle beraber bu
limana tarih boyunca Ötrope Limanı denildi.
Ayrıca Ötrope bu bölgede yaşayan
Ortodoks Hrisostomos’u çok sever, onu hep kayırır, bu nedenle o dönemde
Hrisostomos’un ayazması ve kilisesi ziyaretçilerle dolup taşarmış. Ne var ki, Ötrope zamanla halka zulüm
ettiği ve çok kan döktüğü için MS 399’da Kalamış’ta idam edilmiş. Kalamış
dendiğinde hepimizin aklında önce ‘’huzur’’ gelse de, aslında büyük bir
vahşetin yaşandığı mekanlardan biriymiş tarihin o döneminde. Cimriliği nedeniyle askerleri tarafından pek
sevilmeyen İmparator Maurikos karısı Konstantin ve oğulları Tiber, Pier, Pol,
Justen, Justinyen ve kızları Anastasya, Theoktistor ve Kleopatra, askerlerin
tahta geçirdikleri şeytan ruhlu Ortodoks Fokas tarafından Fenerbahçe-Kalamış
sahilindeki kayanın üzerinde başları kesilerek vahşice katledilmişler, sonra da Eyüp’te gömülmüşler. Kalamış’ta yaşayan Rumlar’ın yaşlıları bu kayayı hala uğursuz
görürmüş.
Kalamış Aya İriniKilisesi, 1875 yılında inşa edilmiş ve tarihi 1555 yılına kadar uzanır. Kilise'nin yan tarafında ise 12 metre derinliğinde bir kuyu vardır. Elektrerios Eleftyeriadu isminde Rum bir vatandaş, kuyunun yanına mermer bir tekne yaptırmıştır. Mermer tekne, kabartma nakışlarla süslenmiş ve ortasına Aya Yani' nin kesik başını temsil eden bir figür konmuştur. Sonrasında kuyu, Aya Yanis Ayazması olarak bilinmiştir ve 1947 yılında kilisenin yan tarafına demir çubuklardan bir çan kulesi yapılmıştır.
Bizans devrinde tarihe geçmiş bir başka olay daha vardır:
SAINT JEAN 344 yılında Antakya'da doğmuş, çok güzel konuştuğu için "altın ağızlı" anlamına gelen Chrysostome adı verilmişti.
Grek Kilisesi'nin babası olan SAINT JEAN yapmak istediği dini reformlar nedeniyle İmparatoriçe EUDOXİE'nm düşmanlığını kazanmış, sürgün edilerek Kalamış'a gönderilmişti. SAINT JEAN burada öldü ve aynı yerde gömüldü.
Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçmiş, EUDOXİE ölmüş, oğlu THEODOS hükümdar olmuştu. 430 yılında altın kaplamalı, üç sıra kürekti bir kadırga Kalamış Koyu'na girdi ve SAINT JEAN'ın kemiklerini alıp, Saint Apotres Kilisesi'nin bulunduğu başkente götürdü; Apotres Kilisesi Fethiye Camii'nin karşı tarafında idi.MAURİCUS ve bütün ailesinin feci sonlarının geçtiği Kalamış'ta daha önceki yıllarda JUSTİNYANUS'le THEODORA'nın tarihe geçmiş büyük aşkları da yaşandı (540).
JUSTİNYANUS eşi THEODORA için Fenerbahçe'de bir saray ve sarayın yanında Teodokas (Meryem Ana) Kilisesi'ni yaptırmış, iki tane de mendirek inşa ettirerek İstanbul tarafındaki Bizans Sarayı ile bağlantısını kurmuştu. THEODORA yılın büyük bir kısmını Fenerbahçe'deki sarayda geçirir, fırtınalı havalarda şehirden gönderilen ihtiyaç maddelerinin saraya eriştirilebilmesi için çekilen güçlüklere aldırış bile etmeden kalabalık maiyeti ile Fenerbahçe'de yaşamaya devam ederdi.
THEODORA ile Fenerbahçe'de muhteşem bir devir başlamış, gelip giden kadırgalar Kalamış Koyu'na inanılmaz bir canlılık getirmişti.
THEODORA zamanında Kalamış Koyu'na yapılan mendireklerden birinin kalıntısı üzerine CELAL BAYAR döneminde yeni bir mendirek yapıldı. Diğeri ise Galatasaray Spor Tesisleri yapılıncaya kadar duruyordu. Kalın, büyük dikdörtgen taşlardan yapılmış olan bu mendireğe halk "Taşiskele" adını takmış, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda Fenerbahçe vapur iskelesi olarak kullanılmıştı. Köprüden kalkan vapur, Moda ve Kalamış'a uğradıktan sonra Fenerbahçe'ye de gelir, oradan Caddebostan'a giderdi.
Üzülerek söylemek gerekir ki; bu tarihi mendirek Galatasaray Spor Tesisleri yapılırken beton yığınları altında kaldı ve böylece THEODORA döneminin en önemli kalıntısı da yok oldu.
Galatasaray Spor Tesisleri'nde dolaşırken ve kayalardan denizi seyrederken acaba tüm bu tarihi bilseydim bugün aynı kayalıklardan denize bakarken bu denli acı bir huzur hissedermiydim?
İŞGAL GÜNLERİNDE KALAMIŞ
1919-1923
yılları arasında İngilizler, Fransızlar, kısmen de İtalyanlar tarafından işgal
edilen İstanbul kara günler yaşamakta idi.Türk milleti büyük bir suskunluk içinde mukadderatını düşünürken bazı
azınlıklar sevinç ve mutluluklarını, hayatlarının en tatlı günlerini
yaşıyorlardı.
Kalamış ve Fenerbahçe'de Türkler pek azdı. Rumlar ise çoğunluğu teşkil ediyordu.
İskeleye inen yolun iki tarafındaki Rum meyhanelerinde laternalar çalınır,
Rumca avaz avaz şarkılar söylenirdi. Memleketin istilaya uğradığı bu yıllarda
Kalamış bir zafer havası ile çalkalanıyor, taşkınlıklar ayyuka çıkıyordu. Koyda
kurulan Karantina isimli balık dalyanı LUKA adında bir Ruma aitti. Askeri
lojmanların önündeki Salistra, Ragıp Paşa Köşkü'nün önündeki Şapka dalyanları
da LUKA'nındı. LUKA'dan sonra oğlu RALLY KARABOKULOS'a kalmış, yıllarca gene
Rumlardan oluşan tayfalarla onun tarafından işletilmişti. Karada ve denizde
Rumların ve Rumcanın hüküm sürdüğü bu yıllarda, haftada bir gün Kalamış
İskelesi'ne 61 sayılı gri renkli bir vapur yanaşır, ellerinde Yunan bayrağı
taşıyan izci elbiseli çocuklar, takımlar halinde karaya çıkıp, Fenerbahçe'ye
gider orada piknik yaparlar, Ruhban Okulu'nda eğlenirlerdi.
İzciler Kalamış'tan Fener'e doğru yürürlerken çevrede oturan yerli Rumlar
arasında yol kenarlarında sıralanıp kafileyi alkışlayanlar olduğu gibi, koşup
Yunan bayraklarını öpenler de olurdu.
Bir müddet sonra 61 numaralı vapura 65 sayılı gemi de eklenmiş, yaz aylarında bu iki vapur azınlık izcilerini her hafta Kalamış'a taşımıştı.
İşgal orduları 6 Ekim 1923'de İstanbul'u terkedince, bu izci teşkilatı önce kayıplara karıştı, sonra da dağıldı.
Bir müddet sonra 61 numaralı vapura 65 sayılı gemi de eklenmiş, yaz aylarında bu iki vapur azınlık izcilerini her hafta Kalamış'a taşımıştı.
İşgal orduları 6 Ekim 1923'de İstanbul'u terkedince, bu izci teşkilatı önce kayıplara karıştı, sonra da dağıldı.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920' de TBMM'yi açarak, 99.yılını kutlayacağımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı'nı bütün dünya çocuklarına armağan etti. İşgal döneminde Kalamış'ın sokaklarında dolaşan Rum izci çocukların ruhları hala bu sokaklardamıdır bilinmez ama 99 yıldır Türk çocukları bütün dünya çocuklarıyla Kalamış'ın parklarında huzurla oynamaya davetlidirler ve benim ilkokul çağlarımdan hatırladığım; dünyadaki kardeş okullardan çocuk bayramında Kalamış'a gelen ve parklarda birlikte oynadığımız çocuklardır.
Ne mutlu Kalamış'ta huzuru bulan tüm çocuklara ve çocuk ruhunu taşıyan yetişkinlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder