KERVANLAR ŞEHRİ SAFRANBOLU
‘’DÜNYA MİRASI LİSTESİ’’ NDE.
Osmanlı İmparatorluğu içinde bilinen tarihi 11.yüzyıla kadar uzanan
Safranbolu; özellikle 13.yüzyıldan tren yolu ağının başladığı 19 yüzyıla kadar Doğu-Batı
ticaret yolunun önemli bir KERVAN ŞEHRİ olarak tarihte yerini aldı.
Karadeniz’in giriş kapısı olarak bilinen Safranbolu, ticari kervanların ilk
konaklama yeridir.
1322’de inşa edilen Süleyman Paşa Medresesi’nden başlayarak 17.yüzyıla
kadar inşa edilen Safranbolu camileri, hamamları ve konakları Osmanlı Dönemi’nin
en önemli mimari özelliklerini günümüze taşımaktadır.
Safranbolu üç tarihi bölgeden oluşur; birinci bölge Pazar yerinin kurulu
olduğu şehir merkezi, Çukur olarak bilinir. Çukur, iki nehrin kesişmesiyle
oluşan üçgenin içinde, şehrin en alt merkez noktasıdır. Bölge konaklar ve yerli
zanaatkarların atölyeleri ile çevrilidir. Gayrimüslimlerin yaşadığı bölge olan Kıranköy
tarihi esnaf dükkanları ve üzerinde esnafların evlerinin bulunduğu binaları ile
mimari olarak antik Avrupa kent yapısına benzer bir mimari yapıya sahiptir. Çukur’daki ahşap mimarinin Kıranköy’de yerini taş binalara bırakması Osmanlı
döneminde müslüman ve gayrimüslim halkın yaşam şekline örnek vermektedir.
Safranbolu’nun Kuzeybatı hattında yer alan Bağlar (Şarap bağları) bölgesinde
ise büyük bahçeler içerisine oturtulmuş tarihi evler güneye bakar ve halkın
yazlık yerleşim yeridir.
Tarihi dokusu,caddeleri,evleri,tarihi lezzetlerinin korunması ve gelecek
nesillere ulaşması için 1994’te UNESCO ‘’Dünya Mirası Listesi’’ ne giren
Safranbolu her binası, her camisi, her taşı ile size ayrı bir hikaye anlatır.
Safranbolu’da ilk görülmesi
gereken mekanlar
Bence Safranbolu gezi rotasının başında Cinci Han ve Hamamı gelir. Cinci Han ve Hamamı, Safranbolu
bölgesinde yetişen Kazasker Cinci Hoca tarafından 1645 yılında yaptırılan han
ve hamam; bir tarihte Safranbolu bölgesini İpek Ticaret yolunun durağı haline
getirdi. 2 kat ve 63 odadan oluşan yapı günümüzde otel olarak hizmet verir. Alt
katında bir restoranı, en üst katında ise seyir terası vardır.
Safranbolu Tarihini öğrenmek
isteyen Kent Tarihi Müzesine...
Eski Hükümet Konağı olarak hizmet veren konak, Kastamonu Valisi Enis Paşa
ile İlçe Kaymakamı Ahmet Bey’in girişimleri ve Safranbolu halkının yardımıyla
müze olarak yeniden inşa edildi (1904-1906), eski dönemlerden bu yana askeri ve
idari merkez olarak kullanılan ‘’Kale’’nin üzerinde bulunmaktadır.
Tamamen kesme taşlardan yapılan bina, 800 metrekare kapalı bir alana ve bir
de mahzen bölümüne sahiptir. Bina tarih içinde askeri, mülki ve adli yönetim
merkezi olarak kullanıldı. 19 Ocak 1976 tarihinde çıkan büyük yangına kadar
Hükümet Konağı olarak hizmet verdi. 2000-2006 yılları arasında Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından restore edildi. Eski Hükümet Konağı, 8 Şubat 2007
tarihinde Kent Tarihi Müzesi olarak hizmete açıldı.
Kent Tarihi Müzesi, Safranbolu şehrinin kültürel, tarihsel, sosyal ve
ekonomik zenginliğini tanıtmak ve yarının kentlerine yol göstermek amacıyla
Safranbolu ile ilgili her türlü bilgi, belge, eşya, görsel malzeme, ses ve
görüntü kayıtlarını bünyesinde bulundurmak; bu verilere dayalı olarak geçici ve
sürekli sergiler düzenlemek amacıyla kuruldu.
Müzenin 1. Katı çok önemlidir, çünkü buradaki salonda Cumhuriyet Dönemi’ne
ait eserler sergilenir. Fotoğraflarla
Safranbolu Salonu, kentin özeti
şeklindedir, mekanda Osmanlı döneminden Cumhuriyet Dönemi’ne kadar uzanan
Safranbolu tarihi ile ilgili bilgiler görsel detaylarla aktarılır.
Ayrıca müzenin zemin katında Safranbolu’da
Ticari Hayat ve Geleneksel El Sanatları hakkında fotoğraflı bilgiler
bulunmaktadır. Şekerci, Baharatçı, Bakırcı, Kalaycı, Esnaf Kahvesi, Ahşap
işçiliği gibi Safranbolu tarihinde önemli yer alan esnafların çalışma ortamları
özgün canlandırma tekniğiyle izleyicilere sunuldu.
Ülkemizdeki en eski çalışır durumda olan saat
kulesi Safranbolu Saat Kulesidir, saat kulesi müze dahilinde ziyaret edilir ve kulenin bahçesinde
ülkemizdeki kulelerin mini maketlerinden oluşan bir de sergi vardır.
2015 – 2018 yılları kıyaslandığında Safranbolu’ya gelen turist yapısındaki
ilgi çeken değişim.
Safranbolu Kültür ve Turizm Bakanlığı Turist İstatistikleri’ nden alınan
bilgilere göre Safranbolu’yu 2015
yılının ilk 6 ayında ziyaret eden turist sayısı ile 2018 yıllının ilk 6 ayında ziyaret eden
turist sayısı arasında dikkat çeken bir dalgalanma göze çarpmakta.
2015 yılında ilk altı ayda Safranbolu’yu ziyaret eden yerli turist sayısı
91.231 iken, yabancı turist sayısı ise 23.826 kişi. Toplamda 115.060 turist.
2018 yılında ise Safranbolu’yu ziyaret eden yabancı turist sayısında 48.3 %
oranında artış yaşanırken. Yerli turist sayısı 1.4 % düştü. 46.118 yabancı
turist, 89.897 yerli turist ile Safranbolu’yu ziyaret eden turist sayısı toplamda
15.4 % artarak 136.015 turist oldu.
Bu veriler Safranbolu’yu ziyaret eden toplam turist sayısı arttığı halde bu
artışın büyük bölümünün yabancı turistlerden kaynaklandığını göstermekte.
Yabancı turistlerin büyük bölümünü Çinliler ve
Tayvanlılar oluşturmakta, Amerikalılar da onları izlemektedir.
Safranbolu’ da nadide bir Gül...
Gülevi Konağı
Safranbolu gezimde elbette eski bir Safranbolu Konağında konakladım.
Yaşatarak yaşatma projesi olarak ortaya çıkan Gülevi Safranbolu, sahipleri
Yüksek Mimar İbrahim Canbulat ve sevgili eşi Gül Canbulat 18.yy dan üç Osmanlı konağını satın alıp
restore etmiş ve işletmesini de üstlenmişler. 2001 yılından beri Safranbolu’da
yaşıyorlar.
Gülevi Safranbolu’da sanki tarihte bir yolculuk yaptım ve 18.yy havasını
soludum, ahşap konakta hayatımda uyuduğum en güzel uykulardan birini
deneyimledim.
Beni
Safranbolu tatlarıyla ve safranla tanıştıran ve Gülevi’ nin yeniden yaratılması
projesinin sahibi İbrahim Canbulat ODTÜ mezunu, uzun süre ODTÜ’de öğretim
görevlisi olarak çalıştı. Safranbolu’da yaşadığı evi Macunağası İzzet Efendi
Konağı’nı da restore etti ve bu restorasyonu ile 2006 Türkiye Mimarlar
Odası’ndan Koruma ve Yaşatma Dalında ödül aldı. İbrahim Canbulat halen Karabük
Üniversitesi, Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde
mimari tasarım dersleri veriyor.
Safranbolu lezzetleri denince
ilk akla gelen:
Pilavın yanındaki
altın...Zerde ....
Yüksek Mimar İbrahim Canbulat mesleğinin yanı sıra aynı zamanda iyi bir
gurme ve özellikle Safranbolu’ya özgü yemekleri de pişiriyor. Kendisiyle Safranbolu’nun özellikleri ve Safranbolu
yemekleri ile ilgili sohbetimiz sırasında, yediğimde çok beğendiğim, farklı bir
kokuya sahip safran ve zerdeden konuştuk.
Safran Çiğdemle yakın akraba olan bir bitki, anayurdunun Akdeniz
ve İran olduğu sanılmakta. Ortalama 20-25 cm.ye kadar boylanabilen safran
bitkisi Ağustos-Eylül aylarında soğan şeklinde ekildikten sonra
Ekim ayında huni biçiminde mor çiçekler açıyor. Çiçeklerin tam ortasında üç
parçalı, kırmızımsı turuncu tepecikler yer alıyor. Sabah güneş
doğmadan toplanıp kurutulan ve baharat olarak kullanılan bu organlar
bileşimindeki koyu sarı renkli boyama maddesinden ötürü içine katıldığı yiyeceği
sarıya boyuyor, işte hem bu nedenle hem de çok değerli bir baharat olmasından
safrana altın deniyor. Çiçekler açtıktan sonra tepecikler tek tek elle toplanıp
kömür ateşinin üzerinde bal mumu ile karıştırılarak kurutuluyor. Yaklaşık 10
gram safran elde etmek için 1430 tepecik gerekli. Çok pahalı ve değerli olan safran günümüzde özellikle
İspanya, Fransa, Sicilya, İtalya, Keşmir ve İran’da üretiliyor. Ülkemizde ise
Safranbolu’da bulunan safran üretimi İlçe Tarım Müdürlüğü ve Safranbolu
Kaymakamlığı tarafından desteklenmekte.
Safran ile altın rengini alan pirinçli tatlı Zerde ise Osmanlı döneminde
daha da ön planda. "Zerdesiz sünnet düğününe düğün denilmez"
sözleriyle bilinen bu tatlı, gerçek safran, hakiki bal, pirinç, kuş üzümü ve
nar ile ikram edilmekteydi. Zerde'nin günümüzde pek fazla yapılmamasının
nedenleri arasında ise hammaddesini oluşturan Safran'ın kilogram bazındaki
pahalılığı yer almakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder